Tam olarak tanımlayamadığım bir his ile kalktım bu sabah
Sıkıntı diyecek gibi oldum ama diyemedim… ve bu tanımlayamadığım his ile baş başa kalmak üzere meditasyona oturdum
Oturdum ve başladı:
önce düşünce atağı
birer birer sonra ikişer ikişer ve giderek artan hız ve sayıda düşünceler adeta saldırmaya başladı
planlar, duygular, varsayımlar…oldurmaya çalışmalar, kalkmak istemeler,
geleceği düşünmeler, oturamamalar, bir türlü rahat edememeler… bir ara sinüzit ağrım hat safhadaydı, o ağrıdan başka bir şey hissetmiyordum
bu çok can sıkıcı ve zorlayıcıydı
üstüne daha makbul bir zihin haline geçmek üzere kendimi sinsice zorlamam,
zihnimin derinliklerini eşeleme çalışmam da bindi
derken
kendimi rahat bıraktım… nefesime tekrar tekrar eve gelir gibi geri gelmeye başladım
nefes aldıkça, herhangi bir şeyi halletmeye çalışmadıkça, tuhaf, anlatması zor ama denemeye değer bir ağırlık hissi geldi üzerime,
öyle ağırlık derken bir cansızlık hissi gibi değil…
anlardaki varlığımın, yer çekimini hissetmenin getirdiği tatlı bir ağırlık.. hala o tuhaf düşünceler zihnimdeydi ama o “boş ağırlık” ön plandaydı…
ve meditasyondan kalktım
sinüzit ağrım yok oldu
ve şu anda burada durmuş canlılığın bana nüfuz etmesine izin veriyorum, tam olduğum yerde, tam olduğum gibi…
ve ben de onun bana nüfuz ettiği yerden yaşama nüfuz ediyorum, tam olduğu gibi olduğu yerden…
tam bu anda kendi içimdekinden başkasına ihtiyacım yok
Bu sefer aklıma Kalp Sutrasındaki o cümleler geliyor: “gidecek bir yer, yapacak bir şey, elde edecek hiçbir şey yok”
hay aklımı seveyim diyorum
ve seviyorum…yavaş yavaş zihnimi de seviyorum….🌻😌