Bu arkadaş dün gece beni ziyarete gelen ve hala da aynı yerde durmakta olan tatlı mı tatlı bir peygamber devesi…:)
Oldukça yavaş ve emin adımlarla hareket ediyor ve olan bitenin de pek farkında…uzun uzun bakıyor size, uzaylı gibi görünen suratıyla…hala da aynı yerde duruyor, hiç sıkılmadan…:)
Biraz araştırdığımda bu hayvanın mindfulness, meditasyon ve sakinlik sembolü olduğunu okuyorum; pek şaşırtıcı değil: Yukarıdaki gözlemlerime uyuyor…ben de ilham bu ya, onun davetini dillendirdim yeniden🌻
🍃
İçteki mükemmeliyetçi konuşmaya başladığı zaman, ona “ben kendi hızımda yürüyeceğim” der misin? “sindire sindire, yolun tadına vara vara ilerliyorum
çünkü ben bu dünyaya kendi hızımda yürümeye geldim” diyebilir misin?
Başka ne için gelmiş olabilirim ki?
arayışlarım, bulmalarım, kaybedişlerim
öğrenmelerim, kendimi şaşırtmalarım
öykülerim, kaçışlarım
hep kendi hızımda ilerliyor
çünkü ben her an “varmayı” seçiyorum…
istisnasız her an varmak ne demek
ve bunu yaparken kendim olabilmek ne demek onu anlamaya gelmedim mi?
Veysel ne diyor: “yıllarca aradım kendi kendimi,
hiçbir türlü bulamadım ben beni…” hem arayan hem aranan olmak insana özgü tuhaf bir yazgı değil midir?
ve her yazgı, her ilerleme, her yol biricik değil midir?
kendi hızında yürümek en güzel yürüme hali değil midir?
en hakiki derinleşme ve en şanlı başkaldırı hali değil midir?
ve yazarın dediği gibi “yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız
çünkü yürüyen bedenin bir tarihi yoktur,
o sadece hareket halindeki kadim yaşamdır”
ve bu hareket kendi seçtiğimiz mola zamanları ve kendi eyleme geçme zamanlarımıza göre şekillendiğinde kutsal bir hal almaz mı?
O yüzden ben kendi hızımda yürüyorum, tıpkı peygamber devesi gibi… Thich Nhat Hanh’ın dediği gibi her adımda yeryüzüne bir öpücük konduruyormuş gibi…”