
“Rumi ilk soluğunu bugün almış yeryüzünde
Eylül aşkını Ekime devrederken
Usul usul.
Onun ilk soluğundan sebep soluktaki canı öğrenmişim ben
Soluktaki hu ya kalbimi vermişim.
Kalbime ayı koyup,
Şemssiz kalmak ne demek ondan öğrenmişim
Saatler boyu sema dönmüşüm
Güneşe hasret.
Tanımadan sevmişim
Dergahına girmişim yaban,
Aşkla çıkmışım.
Almışım canımın içine koymuşum.
Ne demeli ki daha?
Kutlu olsun.”
Bu satırları ay ışığının eşliğinde yazarken, bugünkü kalp dolu seansımdan bana kalan kutlu bir soru geliyor aklıma:
“Sevgi ne yapardı bu anda?”
Rumi doğduğu bugünde şiirlerini romantik birer hayal olarak değil, gerçekten aşk dolu sorularla, bu halle hayatın içinde ilerlemek için içimize içimize, nöronlarımıza, kemiklerimize yerleşsin diye yazmış olduğunu söylüyor olabilir mi?
Hatta iç otoritemize, iç eleştirmenimize, iç mükemmeliyetçimize ek olarak “İçteki Rumi” olarak gelip kalır mı dersiniz…:)
Bence kalır…:)
Davet edersek gelir ve kalır,
hem de baş köşesinde kalbin…🖤