
Şiirin o şefkati kadar şiddeti de ıslak yağmuruna tutulduğunda
Ne yapacağını bilemeyip, yazmayı ertelediğin zamanların inadına
Erken kalkardın dağa bakmak için…
Dağa söylerdin bütün şiirlerini
“Derdin büyükse dağa git” diyen bir kadınla tanışmıştın hatırlar mısın?
Derdim dağın kendisiydi hep, nereden bilsin ki o
Yine mi bakıyorsun dağa
Mavili kahveli bir karda
Mavi demişken
Hatırlar mısın çok zaman önce teninde ılık ılık gezinen bir aşka düşmüştün
Gözleri dağın mavisine benzerdi
“Sırf seni daha çok düşünebileyim diye uyumuyorum” diyebilmiştin ona, vay be
Şimdi ise sadece dağı daha çok görebilmek için
Bir kalp atışında uyanıyorsun
Ve dinliyorsun nefes alan tüm canlıların özlemlerini
Sessiz sessiz gelmiyor mu?
Kanına sızmıyor mu?
Kuzgunun karanlığı bala dönüşmüyor mu?
Uzağının yakınlarından baharat kokusu getirmiyor mu?
Dilinin yetmediği dönmediği yerde rüzgar imdadına yetişmiyor mu?
Vücudunu ürpertmiyor mu?
Ateşini körüklemiyor mu?
Kimsenin bilmediği bir dilden konuşmuyor mu?
Ilık ılık teninde gezmiyor mu?
Nefessiz bırakıp taze bahar kokusu getirmiyor mu?
Davullar çalmıyor mu?
Bir kahinin ıslığı tütmüyor mu?
Dere kenarlarında yetişmiyor mu?
Dağ siluetlerinde belirmiyor mu?
O mavi?