
Bir derin hüzün, bir sıkıntı, bir yalnızlık, kursakta kalan bir heves, akmayan bir iletişim, beklenen bir haberin gelmemesi, bir zihin karmaşasının, bir kendine saldırı halinin ziyaret ettiği günlerin kıymetini bilmek lazım. Bu duyguları layığıyla ağırlamak, Rumi’nin o güzelim şiirinde anlattığı gibi bir ev sahibi olmayı öğrenmek herkese nasip olmaz..:) nasip olanlarsa kanatlanıra kavuşur…
Bu hallerden kaçıp gideceksek ne anlamı var ki yeryüzünde olmanın? Öğrenmeye gelmedik mi?
Bu ev sahipliği öğrenildiğinde, o günler öğretinin de geldiği günlere dönüşür ki bu daha canlı, daha bilge, daha aşk dolu olmamızın önünde bir engelin daha kalktığı anlamına gelir.
Böyle günlerde kanatlarımızı açma ve uçabilme yeteneğimizi geliştiyoruz demektir…
Bu kanatlar bize o sufi deyişini hatırlatır: “bu dünyada ama bu dünyadan değil…” (in the world but not of it)
Geçenlerde bir seans sonunda bir sevgili tam da bunu söylemişti:
“kendimi kaybetmedim, yani her buradaydım ama sanki bir yandan da başka bir yerdeydim…” (danışanlarıma sevgili demeyi seviyorum; kendine bakma cesareti, daha aşk dolu olma cesareti, iyileşme cesareti olan, yeryüzünde başka var oluş hallerini yasamayı dilen herkes yeryüzünün sevgilisi çünkü)
Bugün de böyle bir buluşma oldu…bu boyama o buluşmadan hatıram…
“Hathor’un Kanatları”